gerçek veya gerçeğe yakın bir olayı anlatan yazı
Birbakıma günlük geleceğe yönelik, anı ise geçmişe yöneliktir. BİYOGRAFİ (YAŞAM ÖYKÜSÜ/TEZKİRE): Ünlü kişilerin hayatını anlatan yazı türüdür. Divan edebiyatında tezkire veya tercüman-ı hal denir. Genellikle tanınmış kişiler konu edinilir. Gerçeğe uygun, tarafsız bir yaklaşımla anlatılır.
Hikayehakkında bilgiler. Hikâye ya da öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer
c Her ikisinde de gerçek veya gerçeğe yakın olaylar anlatılır. d) Her ikisinde de olağanüstü özelliklere sahip olmayan, normal yapıda kahramanlar (kişiler) vardır. e) Her ikisinde de olayların geçtiği zaman ve mekan bellidir. HİKÂYE ile ROMAN ARASINDAKİ FARKLAR 1. Hikâye kısa ve orta uzunlukta bir yazı türüdür.
kalınarakkurgulanan durum veya olay örgüsüdür. Salt gerçekliği değil o gerçekliğe en yakın âlemi resmederek okuyucuda gerçeklik algısını zirveye çıkarır. Romanda idealize edilmiş tipler yerine günlük hayatta karşılaştığımız veya karşılaşmamızın mümkün olduğu gerçek/gerçeğe en yakın tiplere yer verilir.
Bir edebiyat türü olan hikâye, belli bir zaman ve yerde birkaç kişinin başından geçen, gerçeğe uygun bir olayı anlatan veya bir takım kimselerin karakterlerini çizen ve çoğu kez birkaç sayfa tutan kısa yazılardır. Bu yazılar, bir tasarlama ürünü olabileceği gibi, bir gözleme de dayanabilir. Kur’an Kıssaları
Les Sites De Rencontre Gratuit Pour Mariage. Günümüzde marka iletişiminde birçok yeni yöntem kullanılmaktadır. Bu trendlerden biri de hikayeleştirmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hikaye Öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa, yalın bir olay örgüsüne ve genellikle önemli bir olay üzerine odaklanarak tek ve yoğun bir etki uyandırma özelliğine sahip olması hikayelerin en önemli özelliklerindendir. Hikayeler hemen hemen hepimizin çocukluğumuzdan bugüne anne, baba, nine veya dedelerimizden kısacası aile büyüklerimizden dinlediğimiz anlatılardır. Aslında bize anlatılan hikayelerin içeriğine baktığınızda, hikayeyi anlatan kişinin, vermek istediği mesajların dinleyicisine anlaşılabilir ve hatırlanabilir şekilde kolaylıkla aktarıldığını görmeniz mümkündür. Örneğin; O gün anneniz sizi dışarıda oyun oynarken vakit geç olduğu için eve çağırmış ama siz annenizin talebini görmezden gelerek eve istenilen vakitte gitmemişsinizdir. Ne tesadüftür ki aynı akşam sizi uyutmaya çalışan annenizin anlattığı hikayenin baş kahramanı “annesinin sözünü dinlemeden, zamanında yuvasına dönmeyen siyah ördek yavrusunun ormandaki kayboluş macerasıdır”. Hikayede annesinin sözünü dinlemediği ve geç saatte yuvasına dönmeye çalıştığı için ördeğin başına gelmeyen kalmamıştır… Anne’nin hedefi bellidir, vermek istediği “eve zamanında gel“ mesajını , hikaye aracılığıyla çocuğuna yani hedef kitlesinin bilinç altına kazımış, algılamayı kolaylaştırmıştır ve çocuğun bu konuda eyleme geçmesini desteklemiştir. Birey olarak çocukluğumuzdan beri “hikayelere” aşinayızdır ve severek dinlemişsizdir. Severek dinlediğimiz için de verilen mesajları filtrelemeden özüne yakın şekilde kavramışızdır. Bugün, Samed Behrengi’nin “Küçük Kara Balık” hikayesini okumayanınız ve hatırlamayanınız neredeyse yoktur. McCarty tarafından literatüre kazandırılan “Pazarlamanın 4P”sini onlarca kaynaktan sıkça okumuşsunuzdur. Bunlar temel karma elemanlarıdır. Birçok akademisyen esas 4 adet karmanın olduğunu beyan etse de bu sayı günümüzde 8 adet’e kadar çıkmıştır. 1. Product Ürün 2. Place Dağıtım 3. Promotion Promosyon, Tutundurma 4. Price Fiyat 5. People İnsan 6. Packing Ambalaj 7. Process Proses 8. Philosophy Filozofi/Fikir Bu karma içerisindeki olan “Philosophy” “fikir” bizim “hikaye” kavramımızı açıklamada oldukça yardımcı olan bir karmadır. Neden mi? Pazarlama alanındaki bilim adamlarına göre Her markanın bir varoluş fikri olması gerekir. Ürün veya hizmetinizi destekleyen bir felsefe, düşünce olması iletişimi ve bilinirliği kuvvetlendirecektir. Fikirin kitlelere anlatılmasındaki yardımcı araç ise “hikayenin” olmasıdır. Hikayesi olan marka kişilerin zihninde daha kolay yer alacağı gibi, markanın kolay algılanmasını, kolay hatırlanmasını, kişiler üzerinde benzerlik, aşinalık, aidiyet gibi ikna araçlarına da hizmet etmektedir. Bu nedenledir ki günümüzde markalar kendilerini ifade ederken hikayeleştirme yoluna gitmekte, var olan hikayelerini metinleştirmekte, organik bir hikayesi yok ise hikaye yazmak için gerekli çalışmaları yapmaktadırlar. Organik hikayesi yani gerçek bir var oluş hikayesi olan markalar oldukça şanslıdır. Haydi gelin bazı markaların hikayelerine göz atalım; 1854 yılında kurulan Fransız moda evi Louis Vuitton, ismini 1821 yılında Fransa’da doğan Louis Vuitton’dan alır. Evinin bulunduğu yer ile Paris arası 400 kilometre olan Louis, bu yolu yürüyerek gitmekteydi. Yol boyunca seyahatini finanse edebilmek için değişik işlerde çalışan Louis, seçkin valiz imalatçısı ailelerin evlerinde çırak olarak çalışmıştır. Peter Chao işinde başarılı olan Louis’yi karısının yanında çalışması için göndermişdir böylece Louis Vuittion, Fransız Kraliyet Ailesi’nden kaliteli seyahat çantalarının nasıl olması ve üretilmesi gerektiğini öğrenmeye başlamıştır. Öğrendiği bilgi ve tekniklerle LV Co. adıyla kendi valizlerini üretmeye başlamıştır. Louis Vuitton’un ilk dükkânı 1885 yılında Londra’da açılmıştır.* Alaylı bir mühendis olan Soichiro Honda, Toyota’ya kendi piston tasarımlarını satmaktaydı. 2. Dünya Savaşı’nda petrolün kısıtlı olması nedeniyle arabasını kullanamayan Soichiro Honda bisikletine küçük bir motor takma fikrini geliştirmiş ve bu fikir çok ilgi toplamıştır. 1946 yılında motosiklet motoru üretimi yapmak amacıyla Honda Teknik Araştırma Enstitüsü’nü kuran Soichiro Honda; 1949 yılında Honda Motor şirketinin doğmasını sağlamış ve Honda markalı ilk otomobil 1963 yılında üretmiştir.* Eğer gerçek bir hikayeye sahipseniz veya ürün veya hizmetlerinizi hikayeleştirerek anlattığınızda hedef kitlenize, müşterinize daha kolay ulaşabilme, derdinizi anlatabilme ve hafızlarında kalma ihtimalini artırma şansına sahip olabilirsiniz. Hikayeler sahip oldukları yalın, sakin ve akıcı anlatımları sayesinde “ticari kokan” mesajlarınızın daha yumuşak şekilde aktarılmasına da yardımcı olacaktır. Bu da günde yüzlerce mesaja maruz kalan kitlenizin sizi daha kolay farketmesini sağlamakla kalmayacak, vermek istediğiniz mesajın daha rahat transferini sağlayacak. Marka bilinirliğinize direkt destek olabilecektir. Ne dersiniz, Markanızın başarısı belki de “Küçük Kara Balığın” yalınlığı ile anlatılmış marka hikayeniz ve literatürde kendini kabul ettirmeye çalışan pazarlama karmasının saklıdır? **Marka hikayeleri T24 haber sitesinden alınmıştır. Markabeyi Markalara dair bir çok içeriğe ulaşabileceğiniz, güncel ve ilgi çekici konuları ile alternatif bilgi platformu
Hikaye Nedir? Hikayenin Özellikleri Nelerdir? Hikaye, insan hayatının bir kısmını yer ve zaman kavramına bağlayarak anlatır. Genel olarak anlatmaya dayalı bir tür olan hikaye, çoğu zaman bir takım olaylara ve şahıslara da yer verdiği için bazen romanla bir arada değerlendirilebilmektedir. Hikâyede olay ve durum bulunmaktadır. Olay ve durumlar şahıs kadrosuna bağlanır; olay veya durumun ortaya konduğu mekan ve zaman belirtilir. Sürükleyici ve etkileyici anlatım ile işlenir. Hikaye, kendine özgü yapısı itibarı ile diğer edebi türlerden farklıdır. Fazlalığı kabul etmeyen birtakım ölçüler zaman zaman şiire yaklaştırmıştır. Belirli dönemlerde romancılar için bir basamak olarak görülen hikaye, gelişerek ve Ömer Seyfettin’den Sait Faik Abasıyanık’a uzanan bir yoldan ulaşarak günümüze gelmiştir. Bu hikayelerin bazı özellikleri aşağıda listelenmiştir. Hikaye Nedir? Hikaye ya da öykü, gerçek ve gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Hikaye, Avrupa’da ayrı bir tür olarak Orta Çağ’ın sonlarında İtalyan yazar Boccacio’nun Decameron kitabı ile ortaya çıkmıştır. Bu kitap dışındaki kaynaklar arasında, MS II. yüzyılda Hint edebiyatında ortaya çıkan Pançatantra’nın XIII. yüzyılda Toskanalı Pedro de Alfonso tarafından yeniden yazılmış hâli olan La Disciplina Clericalis ile o dönemde birçok dilde çevirisi olan Yedi Bilgenin Kitabı Livre des SeptSages ve şövalye hikâyeleri olduğu tahmin edilmektedir. Decameron ile kullanılan çerçeve hikâye tekniğinin Doğu Hint kaynaklı olduğu açıktır. Boccacio eseriyle, İtalya’da bulunan birçok takipçisinin yanında, bütün Avrupa’yı etkilemiştir. Hikayenin Özellikleri Nelerdir? Hikayelerin özellikleri aşağıda listelenmiştir Hikayede düşündürmekten ziyade duygulandırmak ve heyecanlandırmak ön plandadır. Hikayelerin olay ve durum olmak üzere iki ayrı türü vardır. Olay hikayelerinin serim, düğüm ve çözüm bölümleri vardır. Guy de Maupassant, olay hikayelerinin en başarılı örneklerini verdiğinden Maupassant tarzı hikayeler olarak bilinir. Durum hikayelerinde olay örgüsünün önemi azaltılmıştır. Olay örgüsü, özenle seçilmiş olaylardan seçilmez. İnsanın her yerde ve her insanın yaşayabileceği basit ve sıradan durumlar anlatılır. Anton Çehov, durum hikayelerinin en başarılı örneklerini vermesi sebebiyle Çehov tarzı hikaye olarak bilinir. Hikayede olay örgüsü diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur. Ancak bütün hikayelerde bu örgü kullanılmayıp başlangıç ve sonuç bölümleri bulunmamaktadır. Olay örgüsünün tanımları liste halinde aşağıda verilmiştir. Serim Hikayenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre, kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır. Düğüm Hikayenin tüm yönleriyle anlatıldığı en geniş yönüdür. Çözüm Hikayenin sonuç bölümüdür. Anlatılan hikayenin sona erip merak uyandırarak sonuca bağlanır. Hikayenin Türleri Nedir? Modern hikâye, iki asırlık tarihi içinde iki ana tarzda belirginleştirmiştir. Bunlar, Maupassant tarzı hikaye vaka - olay hikayesi ve Çehov tarzı hikaye kesit hikayesi olarak ayrılır. Tanzimat döneminden sonra ilk örnekleri görülmeye başlanan modern Türk hikayesi de büyük ölçüde bu iki tarza bağlı olarak gelişir. Aynı dönemde yaşamış olan Maupassant ve Çehov, realist yazarlardandır. Ancak Maupassant ve Çehov’un bu anlayışı edebi eserlere yansıtışları, ve buna bağlı olarak ortaya koydukları hikaye türü birbirlerinden farklıdır. Bu farklılıklar aşağıda listelenmiştir. Çehov tarzı hikayede klasik bir yapı bulunmamaktadır. Özellikle giriş ve sonuç bölümleri ihmal edilir. Metin herhangi bir girişe gerek duyulmadan doğrudan olay örgüsü ile başlayabileceği gibi belirgin bir sonucu olmadan bitebilir. Maupassant tarzında bir mesaj verme kaygısı vardır. Maupassant tarzı hikayenin olay, vaka şahıs kadrosu olay örgüsünde olduğu gibi özenle seçilmiştir. Çehov tarzı hikayeden farklı olarak alalede bir şahıs kadrosu bulunmamaktadır. Maupassant tarzı hikayede içerik ve okuyucu karşısında amaç edinir. Ahlak dersinin amaçlandığı anlatılır. Çehov tarzı hikayede kısa öykü türü görülebilir. Olay örgüsünden herkes farklı bir hikaye çıkarabilir. Maupassant tarzı hikayede mekan-insan ilişkisi ön plandadır. Maupassant tarzı hikayede ayrıntılı bir şekilde mekan ve insan tasvirleri bulunur. Çehov tarzı hikayede anlatıcının yetkisi kısıtlanmıştır. Hikayenin Anlatım Tarzı Nasıldır? Hikayelerde birçok anlatım teknikleri kullanılmaktadır. Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Hikayenin anlatıcısı okuyucu ile eser arasına girmez. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini, eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır. Bu teknikler, Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir Diyalog teknikleri, kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur. İç konuşma iç monolog tekniği, karakterin duygularının ve düşüncelerinin, mantık sırasıyla, karakterin ağzından olduğu gibi anlatılmasıdır. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur. Bu teknik, karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar. Bilinç akışı tekniği, kişilerin duygu ve düşüncelerini, herhangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Kişilerin iç dünyaları, o kişilerin kendi kendilerine konuşmaları şeklinde verilir. Yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile baş başa bırakmayı hedefler. Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır. Geriye dönüş tekniği, hikaye anlatıcısı olayı içinde bulunduğu şimdiki zamandan alıp karakterin geçmişine ya da olayın meydana geldiği zamana gider. Kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken kullanılabilmektedir. Geriye dönüş tekniği merak uyandırma, kahramanların ruhsal ve fiziksel durumlarının daha iyi çözümlenmesinde, olayların nedenlerinin açıklanmasında yazara büyük yarar sağlamaktadır. Hikaye Hangi Zamanda Anlatılır? Hikayede olayları okuyucuya aktaran bir anlatıcı bulunmaktadır. Anlatıcının olayları okuyucuya aktardığı zaman dilimine ’anlatma zamanı’ denmektedir. Vaka olay zamanı, hikayenin başlama noktası ile bitiş noktası arasında geçen zamandır. Vaka zamanı, nakledilen olay örgüsünün içinde yaşandığı zamandır. Çoğu metinde zaman uzundur. Günümüz edebi eserlerinde ise zaman kısa tutulur. Bir kahramanın yaşadığı olaylar yıllar sürebilir veya bir günlük bir süreyi kaplayabilir. Anlatımın özelliğine göre zaman kavramı ve kullanımı değişmektedir. Hikaye Nasıl Başlamalıdır? Bir hikaye yazmaya başlanırken, hikayenin ne hakkında olacağı kararlaştırılmalıdır. Bir hikaye konusu veya senaryo üretilmelidir. Ardından karakterler oluşturulmalı, öne çıkan karakterler yaratılmalıdır. Olayları karakterlerin belirlemesi sebebi ile ana karakterler arası bir aksiyon yaratılmalıdır. Tüm hikayenin geçtiği mekan ilginç, dikkat çekici bir halde seçilebilir. Son olarak belirli bir tema halinde olayların gelişmesi gerekir. Birçok kısa hikâye bir temayı merkeze alır ve onu bir anlatıcının veya karakterin bakış açısından anlatır. “Aşk”, “tabiat” veya “kayıp” gibi geniş bir temayı ele alınabilir. Halk Hikayesi Ne Anlama Gelmektedir? Halk hikayesi, geleneksel bir içeriği olan, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan hikayelerdir. Gerçek ya da gerçeğe yakın olarak aktarılan olaylar, uzun soluklu bir şekilde yazar tarafından anlatılır. Genellikle gerçek yaşama uygun seçilen kişiler, sevgi ve kahramanlık konularında görev alır. Halk hikayeleri, daha kültürel gelişimi yüksek, üst zümreden seçilen bir çevre tarafından anlatılır. Nesir ve nazım karışımı bir anlatım vardır. Halk hikayelerinin genel özellikleri aşağıda listelenmiştir Aşk, sevgi ve kahramanlık konuları işlenmektedir. Olaylar halka hitap eder. Halkın anlayacağı sade bir dil ile okura sunulur. Hikayeler ortaya çıktıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel özelliklerini yansıtır. Halk hikayeleri sözlü gelenek ürünleridir. Anonim olarak yazılmış olup ağızdan ağıza aktarılır. Halk hikayelerinin içinde masal, efsane, fıkra, dua, beddua, deyim - atasözü, bilmece vb. örneklerine rastlanabilmektedir. Halk hikayeleri genellikle mutlu bir son ile biter. Halk hikayelerinin Türk edebiyatında 16. yüzyılda yaygınlaştığı görülmektedir. Türk edebiyatında destan türünden halk hikayelerine geçiş eseri ’ Dede Korkut Hikayeleri’’ dir. Dede Korkut, Oğuz boyundan, yarı efsanevi bir bilge ve kendi adını taşıyan destansı hikâyelerin anlatıcısıdır. Hakkındaki bilgiler büyük ölçüde rivayetlere ve Dede Korkut Hikâyeleri’nde yer alan ifadelere dayanmaktadır. Hikâyelerinde Oğuzların geleneklerini, yaşantılarını ve çeşitli olaylar karşısındaki tutumunu anlatan Dede Korkut, hikayelerinde iyiliği, doğruluğu ve erdemli olmayı öğütlemiştir. Türk edebiyatının önemli halk hikayesi örnekleri aşağıda listelenmiştir. Köroğlu Hikayesi Danişmendname Kerem ile Aslı Emrah ile Selvihan Yaş Aralığına Uygun Hikayeler Nasıl Seçilmelidir? Hikaye, her yaştan insan için önemlidir. Ancak çocuk için vazgeçilmez bir olgudur. Çocuğun öykü yoluyla eğitimini sağlamak, onlara istenilen davranışları kazandırmak en kestirme yoludur. Günümüzde hikaye, bir hayat tarzı hâline gelmediği veya aileler öykünün önemini yeterince fark edemediği için, çocukların gelişiminde karşılaşılan olumsuzluklarda hikayenin yapıcı gücü ve rolü anlaşılamamaktadır. Çocuklar için yaş gruplarına göre hikayeler aşağıda listelenmiştir 1. Okul Öncesi Hikayeler 3-6 yaş Okul öncesi yaş grubuna dahil çocukların en önemli özelliği bir hikaye metnini, okunmasının yanında, kendilerinin de hikayede anlatılan olayı yaşamak istemeleridir. Hikayelerde anlatılan olay, çocukların yalnızca duygularına hitap etmemeli, onların gözlediği ve yaşadığı olaylardan seçilmelidir. Okul öncesi yaş grubu için yazılan hikaye metninde kullanılacak görsel malzemeler özenle seçilmelidir. Bu tasarımlar, resim, çizim ve fotoğraflar abartıdan uzak ve doğal bir yapıya sahip olmalıdır. Okul öncesi yaş grubu için önemli olan çocuğun kendi hayal dünyasını da kullanması ve olayın içerisinde kendisini hissetmesidir. Çocuklara hikayeleri sevdirmek, onları anlatılan olayın içine çekmek için, aşırılıklardan uzak durulmalıdır. Çünkü, bu yaş grubu çocuklarında her zaman bir denge arayışı hakimdir. İlköğretim Birinci Devresi 6-9 yaş İlköğretim birinci devresi yaş grubu eğilimleri içten dışa doğru çevreleriyle daha uyumlu bir ilişki kurma arzusu içinde oldukları görülür. Paylaşımcı ve paylaştırıcı özellikleri ön plana çıkmaya başlar. Etrafında olup bitenleri, nedenleriyle öğrenmek ve kendince bir sonuca ulaşma arzusu içinde olan çocuk, sadece gözlemci değil, aynı zamanda katılımcıdır. Bu sebeple bu yaş grubu çocuklar için yazılan hikayelerin metinlerinde bu özellikler dikkate alınmalıdır. Yazılan hikayelerin çocukların yaş seviyesine uygun olmakla birlikte, kurgusu sağlam olmalı, gereğinden fazla abartılardan ve çocuksu anlatımlardan uzak durulmalıdır. İlk Gençlik Devresi 10-14 yaş İlk gençlik devresi yaş grubundaki çocuklar büyüklere yönelik hikaye metinleri ile çocuk hikayeleri arasında köprüdürler. Diğer yaş grubuna bağlı çocuklarda hikayeler genellikle hayal ürünü iken, bu yaş grubuna yönelik hikayeler daha gerçekçidir. Çocukların genel psikolojik özellikleri de dikkate alındığında, değişken bir ruh yapısına sahip oldukları için kimi zaman olgun kimi zaman çocuksu davranışlara sahip olabilirler. Bu yaş grubundaki tutarsızlıkların sık görülmesi, onlara yönelik yapılan her türlü eğitim faaliyetlerinin özenli olmasını gerekli kılmaktadır. Çocuklar kendi yaptıkları işlerin beğenilmesini isterler. Okudukları öykülerin büyükler tarafından beğenilerek okunmasından mutluluk duyarlar. Hikayelerin Çocuklar için Etkisi Nedir? Hikayelerin çocuklar için faydaları aşağıda listelenmiştir. Hikaye kitapları çocukların okuldaki akademik başarılarına katkı sağlar. Hikaye kitapları çocukları iyi bir dinleyici yapar. Hikaye kitapları çocukların sözel becerilerini geliştirir. Hikaye kitapları çocuklara çeşitli erdemler aşılar. Hikaye kitapları çocukların hayal dünyasını geliştirir. Hikaye kitapları çocukların hafızasını geliştirir. Arkadaşlık, İyilik, Dürüstlük Gibi Özelliklere Sahip Hikayeler ve Katkıları Nedir? Çocukların doğduğu günden itibaren gördüğü, duyduğu, deneyimlediği her şey onlara hızlı bir öğrenme zenginliği sağlar. Tecrübe ettikçe hayatı anlamlandırmaya başlarlar. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilk olarak anne-babadan aile içinde tepkilerle karar verir. Anne-babalar ise çocukların gelişimine etkili kaynaklardan yardım alırlar. Bu kaynaklar çocuk hikayeleri, masallar, oyuncaklar, çizgi filmler ve romanlar olabilir. Çocukların gelişimine katkı sağlayan hikaye kitaplarına örnekler aşağıda verilmiştir. Üç Kedi Bir Dilek YKY Arkadaşlık, dostluk / 3+ yaş İyi Yürekli Dev Memo İş Bankası Fedakarlık / 5+ yaş İyilik İş Bankası Nazik olmak, iyilik / 3+ yaş Yağmurdan Korkan Şemsiye Nesin Cesaret, korku / 5+ yaş Tombik Ayı Serisi Pearson Sevgi, paylaşım / 2+ yaş Karganın Eskici Dükkanı Kırmızı Kedi Çocuk Tutumlu olmak 4+ yaş İncir Uçtu Kırmızı Kedi Çocuk Özgüven kazanmak / 5+ En İyi Hikaye Kitapları ve Yazarları En iyi hikaye kitapları ve yazarları aşağıda listelenmiştir. Kral Şakir 9 Muhtişim Dedektifler – Varol Yaşaroğlu Köpük ile Pıtır - David Bedford Sevginin Gücü - Caroline Richards Kaybolan Eldiven - Sharon Harmer Ayı Kim Çaldı - Helen Stratton Would Küçük Meşe Palamudu - Melanie Joyce Utangaç Ayı Monti – Duncan Beedie Hortumuma Çörek Kaçtı! - Helen Stratton Would Babamın Battaniyesi - Sara Şahinkanat Mor Bir Fil Gördük Sanki – Varol Yaşaroğlu Nohut Adam – Anıl Basılı Her Şeye Hayır Diyen Aslan – Christine Beigel Hikaye ile Masal Arasındaki Fark Nedir? Hikayelerde tekerlemeler ve kalıplaşmış ifadeler kullanılırken, masallarda bu unsurlara yer verilmez. Masallar nesir, halk hikayeleri manzum - nesir karışıktır. Masal olağanüstü olaylar ve kişiler üstüne kurulur, hikayeler genellikle olayları ve kişileri hayattan alır. Masallarda aşk, ölüm, hasret, yoksunluk ya da haksızlık temaları bulunmaz. Hikayelerde bu konulardan yararlanılır. Masalda milli ve dini motifler bulunmaz, hikayelerde ise kısmen yer alır. Masal kişileri her çağda ve her yerde yaşayabilir. Hikayedeki kişiler ise sosyal durumları ve kimlikleri ile az çok bilinir. Hikayeler masallara göre daha gerçekçi mekanlarda geçer. Masallar tamamen hayal ürünü konumlarda bulunabilir. Hikayelerde zaman kavramı tahmin edilebilir bir unsurdur. Masalda hızlı ve kısa bir anlatım tekniği vardır. Masalın kurmaca olduğu başından söylenir. Hikayeler gerçekliğe daha yakındır. Hikaye ile Roman Arasındaki Farklar Nedir? Hikâye kısa ve orta uzunlukta bir yazı türüdür. Roman ise uzundur. Hikâyede kişi sayısı azdır. Romanda kişi sayısı fazladır. Hikâye olayların sebebini araştırmaz. Roman ise ele aldığı konuyu, bir mesele haline getirir. Hikâye tek konu üzerine kurulur. Roman tek bir konuyu bölerek, başka kişilere bağ kurarak geniştirir. Hikâye tek boyutludur, roman ise çok boyutludur.
SoruÖykü ya da hikâye gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa 1 düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa olu- şu II yalın biÖykü ya da hikâye gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa 1 düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa olu- şu II yalın bir olay örgüsüne sahip olması III önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırıp IV az sayıda karaktere yer vermesiyle ro- man ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde olayın geçtiği yer sınırlı V anlatım özlü ve yoğundur. Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine virgül getirilemez? A I. B II. C III. D IV. E V.
Edebiyat Terimi Olarak Roman1- Gerçek veya gerçeğe uygun olayları, kişi, zaman, mekâna bağlı anlatan uzun Düzyazıya dayanan, genellikle insanın serüvenlerini, iç dünyalarını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını anlatmayı amaçlayan anlatı Bilgisi Terimi Olarak Roman1- Toplumların ve fertlerin başından geçmiş veya geçmesi mümkün olayları geniş olarak, ayrıntılarıyla anlatan yazı türüne roman denir. Roman; bir hayatı, hayatın akışını değiştiren büyük olayları, insanı ilgilendiren her türlü konuyu İnsanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî ve Anlatım Terimi Olarak RomanYaşanmış ya da yaşanabilecek olayları yer ve zaman belirterek bir kurgu içinde anlatan, öyküden daha uzun yazılara roman nedir?Bir edebiyat türüdür. Olayları, şahısların birbirleriyle olan ilgilerini, ruh hallerini önceleri ağızdan ağza anlatılan hikayelerin zamanla yazılı hale gelmesi, sonra da bunların genişletilmesi sonucunda doğmuştur. Ortaçağ ın en önemli halk masalı Tristan ve İsold» dan sonra Boccacio nun Decameron» adlı hikayeleri büyük bir yayılış sahası buldu. Nihayet Cervantes in Don Kişot» u roman alanında önemli bir çığır türü 17. yüzyıldan itibaren gittikçe ilerledi. 18. ve 19. yüzyıllarda roman da diğer sanat kollan gibi çeşitli edebi görüşlerin etkisi altında kaldı. Türkiye de ilk telif romanları Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi yazmıştır. Türkçede ilk tercüme roman ise Yusuf Kamil Paşa nın 1859 da dilimize çevirdiği Telemak» kelimesi, gerçek veya hayali bir olayın mensur hikayesi manasına gelen ramonus kelimesinden çıkmıştır. Edebi bir tür olarak romanın da şiir gibi kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir tarifi yoktur. Onuncu yüzyıldan itibaren bütün dünyada önce destanımsı hikayeler, daha sonra şövalye romanları, romantik romanlar ve gerçekçi romanlar görülmüştür. On altıncı yüzyılın sonundan itibaren gelişmiş romanlara rastlanmaya edebiyatında ilk roman ve hikaye Tanzimat döneminde tercüme yoluyla görülür. 1860-1880 arasında Batılı klasik yazarlardan ilk çeviriler yapıldı. Bunlardan birkaçı, Fenelon’dan Terceme-i Telemek 1862, Victor Hugo’dan Magdur’in Hikayesi 1862, Daniel Defoe’nin Robenson Hikayesi 1864, Atala, Paul ve Virginie, Monte-Cristo, Gulliver’in Seyahatnamesi’dir. Bu ilk tercümeler konuları bakımından Türk okuyucusuna yabancı edebiyatındaki mesneviler ile Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı gibi halk hikayeleri, meddah hikayeleri ve dini-destani hikayeler yüzyıllardır roman ve hikaye ihtiyacını karşılayan eserlerdir. Tanzimat romanı veya Tanzimat dönemi romancıları, Türk toplumu meselelerini her sahada olduğu gibi Batılı Türk Aydını gözüyle ve Avrupa kültürü anlayışıyla gördükleri için, yerli hayatı anlatırken Batılı yazarların tesirinde yüzden de işledikleri tema düşünüş, konular, Batılı yazarlarda görüldüğü gibi aile hayatı, esaret, alafrangalık, gibi mevzulardır. Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’ı 1872, Ahmed Midhat’ın Teehhül’ü, Sami Paşazade Sezai’nin Sergüzeşt’i bunlara örnektir. Romanda işlenen esaret konusuna örnek teşkil eden romanlar ise Namık Kemal’in İntibah’ı, Sami Paşazade Sezai’nin Sergüzeşt’i, Nabizade Nazım’ın Zehra’sıdır. Diğer bir tema da alafrangalık medeniyetini bir din gibi gören bazı Tanzimat aydınları, romanlarında, sözde tenkit eder göründükleri alafranga tiplere yer verirler Ahmed Midhat’ın Felatun Beyle rakım Efendi’si, Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası gibi. Bunları daha sonraki dönemlerde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık’ı, Şıpsevdi’si, Yakub Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak’ı, Sodom ve Gomore’si, Peyami Safa’nın Sözde Kızlar’ı, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanları takip Fünun 1896-1901, Türk romanının teknik olgunluğa ulaştığı dönemdir. İkinci Abdülhamid Hanın Avrupai manada okullar açtırması ve siyasi aşırılıklara fırsat vermemesi bu dönem romancılarını sanatkarlarını geniş imkanlara kavuşturmuş, siyasi tenkitten uzaklaştırmış, ferdi sahada hissilik, içe kapanma, aile gibi eserler vermeye yöneltmiştir. Sanat sanat içindir görüşü benimsenmiş, Tanzimatçıların aksine aydın ve seçkin kesime Batılı kültür anlayışları Servet-i Fünunda Batılı sanat anlayışına dönmüş, bunda, yetiştikleri dönemde Batı anlayışına göre öğrenim görmeleri de tesirli olmuştur. Fransız edebiyatının etkisiyle realist ve naturalistler örnek alındı. Halid Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Mehmed Rauf’un psikolojik tahlile yer veren Eylül romanı realist roman örnekleridir. Aynı dönemin natüralist romancılarından Hüseyin Rahmi Gürpınar, fert-toplum ilişkilerini daha çok çatışmaları işlerken toplum için sanat görüşünü Kadri Karaosmanoğlu, realist ve naturalist bir romancı olarak Tanzimat sonrasının siyasi ve toplum gelişmelerini kronolojik bir sırayla anlatır Hep O Şarkı, Kiralık Konak, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara gibi. Halide Edib Adıvar, ruh tahlili yaptığı romanlarında ve töre romanlarında daha ziyade Batı kültürüyle yetişmiş aydınların Cumhuriyet dönemine kalmış bir olarak, Ateşten Gömlek, Sinekli Bakkal, mektup türüne örnek Handan romanları gösterilebilir. İkinci meşrutiyet 1908 sonrasının diğer sanatçıları arasında, Refik Halid Karay, Reşad Nuri Güntekin, Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Cevad Şakir KabaağaçlıHalikarnas Balıkçısı, Abdülhak Şinasi Hisar vs. sayılabilir. Cumhuriyet dönemi romancılarından Ahmed Hamdi Tanpınar, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Orhan Kemal, Yaşar Kemal tanınan ait unsurlarRomanlarda konu, bir temel olayın etrafında gelişen iç içe olaylar zincirinden doğar. Bunların olmuş veya olabilir vasfı taşıması önemlidir. Hayatın normal akışına ters düşen sivri tesadüfler, olağan dışı ender vak’alar romanda makul sayılmaz. Ele alınan bir konu bir plan dahilinde işlenir. Bu plan kısaca giriş serim, gelişme düğüm, sonuç çözüm şeklinde özetlenir. Bazı romanlarda bu planın sırası değiştirilerek uygulandığı da bilinen bir tarihte ve belli bir süre içinde geçen olayları konu alır. Bu bakımdan romanlarda önemli bir zaman yazarın yaşadığı çağ olabildiği gibi geçmiş veya gelecek zaman da olabilir. Bazı romanlar ise yalnızca birkaç saat içinde vukua gelen olayları konu alır. Kahramanlar, toplumda rastlanabilir, yaşayabilir veya yaşamış kişiler arasından seçilir. Bunlar toplumun her tabakasından olabilir. Her türlü huy ve karakterleri doğruya yakın bir şekilde ele alınır. Hatta aynı kişinin zıt mizaç ve huyları, olduğu gibi zamanlarda yazılan romanlarda kahramanlar ve konu kaybolmuş, roman demek roman yazarının boş zamanlarında tutulduğu illüzyon hayali görüntüler veya rüyamsı kişi ve olayları bölük pörçük sıralamak gibi anlaşılmaya başlanmıştır. Ayrıca ideolojik fikirler ağır basmaya başlamıştır. Romanlarda çevre, okuyucuya tasvirle anlatılır. Bu, bir kasaba, şehir veya köy olabilir. Bunların hepsinin kullanıldığı romanlar olduğu gibi yazarın tasarladığı ideal, gerçek üstü bir çevre de olabilir. Burada önemli olan çevrenin coğrafi bir mekana hemen hepsinde bir gaye vardır. Bu amaç bazılarında konu ve üslup içine iyice gizlenmişken, bazılarında çok açıktır. Böyle romanlara tezli roman denir. Belli bir ideolojiye bağlı romanlarda bu husus daha açık olarak meydandadır. Bilhassa materyalist ideolojiye bağlı olanlarda bu amaç o kadar ileri gider ki, okuyucuda bir roman değil, doktrin kitabı okunuyormuş havası uyanır. Her edebi eserde olduğu gibi romanda da üslup son derece romancılar eserdeki konuların, olayların, duygu ve fikirlerin eskiyip ölebileceğine, fakat mükemmel bir üslubun onları yaşatmaya devam edeceğine içten inanmışlar ve üslup üstünde büyük hassasiyet göstermişlerdir. Kelimelerini, cümlelerini ve anlatım tarzlarını buna göre düzenlemişlerdir. Ancak bazı roman yazarları ve özellikle marksist tezli roman yazıcıları bu hususta da bayağı bir yol tutmuşlar, galiz ve çirkin kelimeleri, küfürleri, iğrenç terim ve deyimleri rahatlıkla ve bol bol çeşitleriRomanlar edebi akımlara göre klasik, romantik, realist, sürrealist, popüler roman gibi isimlerle sınıflandırılabildiği gibi, iç yapısına göre de tarihi roman, macera romanı, sosyal roman ve tahlil romanı olarak romanKonularını tarihte yaşamış kahramanlar ve onların başlarından geçen olaylardan alır. Romancı bu kahraman ve olaylar üstünde az çok değişiklik yapabilir. Ancak başarılı bir tarihi roman, gerçeği buğulandırmadan zevkle okunur bir üslupla yazılmış romandır. Tarihi roman yazmak için yalnız kahraman isimleri ve olayların kronolojisini bilmek ve vermek yetmez. Olayın yaşandığı zamanı, coğrafi özelliklerini, sosyal, kültürel ve sanat değerlerini çok iyi tanımak ve o zamanda topluma hakim olan inanç, ideal ve anlayışları da iyice bilmek romanıGünlük hayatta her zaman rastlanmayan değişik, şaşırtıcı, beklenmez, esrarlı olayları konu edinen romandır. Bu romanlarda vak’a yani olay hemen her şey demektir. Bunlar yeni keşfedilmiş veya tasarlanan ülkelerde geçer. Hayali olabilir. Ancak olağandışı unsurlar taşımalı, korkunç ve acayip hisler uyandırmalıdır. Olayların akışı ve iç içe girmesi çok süratli olmalı, okuyucuda heyecan ve merak kurnazlık, maddi kuvvet ve cesaretleriyle üstün vasıflıdırlar. Daha çok silahşör, şövalye, polis, ajan ve casuslardan seçilir. Hep hareket halindeyken tanıtıldıklarından ruh yapıları üstünde durulmaz. Bu romanlarda fikir zenginliği yoktur. Maksat şaşırtıcı ve heyecanlı konularla okuyucuya hoşça vakit romanRomancıların yaşadıkları toplumu, o toplumu ilgilendiren meseleleri yeni bir açıdan ele alarak yazdıkları romanlardır. Gizli veya açık bir maksat telkinine çalışırlar. Kişiler, bazı meslek ve sınıfları temsil eden birer tip olarak alınır. Olaylar, sosyal sebeplerle açıklanmak istenir. Ruh tahlilleri ve duygu derinlikleri arka plana atılmıştır. Bütün tezli romanlar bu romanDış alemde geçen olaylardan çok, kahramanın iç dünyasını ve insan benliğinin kişi ve toplum çatışmaları içindeki belirtilerini konu edinen romanlara denir. Fertçi bir görünüş hakimdir. Kahramanları olan kişileri bütün derinlikleriyle ortaya koyarlar. Çok defa aşırı ülküler, sert ihtiraslar, derin hisler taşıyan ve bazen sakat ruhlu dengesiz insanları ele alarak edebiyatında mühim yer tutan roman, batı toplumunun sosyal hayat, inanç, örf ve adetlerine uygun bir türdür. Tanzimattan sonra gittikçe artan bir hızla benimsenmeye başlayan batılı hayat anlayışıyla birlikte Türk edebiyatında da örnekleri artmıştır. Batılı romanın iskeleti çok defa iki kadın bir erkek veya iki erkek bir kadın arasında geçen aşk maceraları üstüne kuruludur. Buna bağlı olarak gelişen diğer hadiseler ve çeşitlenen kahramanlar roman iskeletinin diğer dereceli unsurlarını teşkil öncesi dönemde Türk cemiyetinde böylesine olaylara ender rastlandığı gibi, bunların tasviri de kötünün tekrarlanarak yaygınlaşması ve böylece gitgide normalmiş gibi görülmesine mani olunmak için dinimizce de yasak bilinmiştir. Bugün modern eğitimciler, toplumun ahlaki yapısının bozulmasında kötü örneklerin başta TV, radyo ve basın olmak üzere her türlü yayın vasıtalarıyla halka çok sık ve devamlı gösterilmesinin birinci amil olduğunu belirterek eski Türk toplum sağlığı anlayışının doğruluğuna işaret cemiyetin her tabakasına hakim olan sade bir hayat anlayışı, ortak iman, amel ve ahlak düsturlarına samimi bağlılık, batılı tarzda bir roman anlayışı ve buna bağlı eserlerin doğmasına fırsat vermeyecek ve lüzum göstermeyecek diğer mühim roman ne demek?İnsanın ya da çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, imgesel ya da gerçek olaylara dayanan düzyazı biçiminde, uzun yazın türü. Mirastereke nedir, şitaki nedir, Neba nedir, Closed date nedir, şitaiyye nedir, roman nedir, sitemizde aradığınız soruların cevaplarını bulabilirsiniz, kelime anlamı, ne demek, sözlük anlamı, bulmaca cevapları, TDK sözlük,
Öykü – Hikâye Gerçek ya da düş ürünü bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir. Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi. Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da etkili oldu. Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E. T. A. Hoffmann, psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar. 20. yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu. Bret Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi öyküleri bu özelliktedir. Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağladı. Türk edebiyatında öykü Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dı. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı. Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. F. Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir. Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç, diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir. Wikipedianın Tanımı Gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatıya öykü veya eski adıyla hikâye denir. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir. Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi. Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da etkili oldu. Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E. T. A. Hoffmann, psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar. 20. yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu. Bret Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi ve O. Henry’nin öyküleri bu özelliktedir. Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağladı. Türkiye’de öykü ya da hikaye kavramı diğer yeni türler gibi Tanzimat’tan sonra edebiyatımıza girmiştir. Öykünün bizdeki ilk gerçek temsilcisi olarak Ömer Seyfettin’i görmek mümkündür. Falaka,Başını Vermeyen Şehit,Pembe İncili Kaftan gibi dönemin sosyal olaylarını gözler önüne seren Ömer Seyfettin çok sayıda hikayesiyle Türkiye’de hikayeciliğin gelişmesine çok büyük katkı sağlamıştır.
gerçek veya gerçeğe yakın bir olayı anlatan yazı